Kıymetlim Z.G.A. okumam için bana Şiirsel Taş’ın Sekoyana’nın Kapıları kitabını getirdi. Yüzsüz bir şekilde “bana mı hediye ediyorsun?” demiş olsam
da, okumam için getirdiğini öğrenip iç çektim. Benden, ona masal kitapları
önermemi istedi, yakın gelecekte kavuşacağı yavrusu için biraz da. Masal
kitabından çok, çocuk kitaplarımı yeni kitaplığa taşınma vesilesiyle gözden
geçirip ona bir liste iletmem hususunda anlaştık. Kitaplarımı ferah yeni
yuvalarına taşırken obsesif listemde işaretledim ancak işaretlerken hangi
kitabın hangi yaşa uygun olduğu konusunda fikir sahibi olmadığımı fark ettim.
Ve kurcalamaya karar verdim. (Sekoyana’nın Kapıları 12+ imiş ve de çok güzel bir kitapmış.)
Masal ile ilgili hatırlatma: Melek Özlem Sezer’in Masallar ve Toplumsal Cinsiyet kitabı. Ebeveynlerin
kendileri ve yavruları için ne tür masallarla mesafeli durmalarının faydalı
olacağını gösteren bir rehber olarak değerlendirilebilir.
Listemde işaretlediğim kitaplar, kitaplığımda yer alıp sevgiyle andığım
çocuk-ilk gençlik kitapları. Farklı kaynaklardan denk gelip edindiğim kitaplar
olsalar da, bir kısmında pek sevgili Görkem Yeltan’ın güzel tanıtımlarının izi
vardır. Yaş/sınıf bilgileri’ni
kimi kitapta yayınevinin websitesi’nden, kimi kitaplarda farklı kaynaklardan
buldum (eğer kitapta bu bilgiye yer verilmemişse). Ve okuduğum hemen her
kitapta olduğu gibi, çoğunu unuttuğum kitapları sayfalarını karıştırarak
hatırlamaya çalışıyorum. Düz bir liste de verebilirmişim, bu bağlamda. “Laf
kalabalığı” deniyor, bu yaptığıma.
***
Angela Nanetti ile ilk tanışmamız DedemBir Kiraz Ağacı (4-6. Sınıflar) ile
olmuştu. Sonrasında okudum KuyrukluYıldız Eken Adam’ı.
Enfes bir aile hikâyesi; hem de çok sevdiğim, geleneksel aile kurgularına dil
çıkartıp, kalıpları yerinden oynatan bir hikâye. Günışığı “tüm lise sınıfları”
demiş ama keşke daha öncesinde çocuklara ailenin farklı formlarda da bir araya
gelip bütün olabilen bir topluluk olduğunu öğretebilsek. Sanırım bu kitabı
çocuklardan çok, kadın arkadaşlarıma hediye ettim. İçten içe daha genç çocuklar
için uygun değerlendirmemiş olabilir miyim? Fena.
Obsesif listelerimden bir diğeri, Behiç Ak kitaplarıyla 1993’te
Ben Yapmadım Öğretmenim ile
tanıştığımı söylüyor ve kitaba dair hiçbir şey hatırlamıyorum. Üniversitedeyken
Yıldızların Tembelliği’ni okumuş,
Kocaeli Şehir Tiyatrosu’nda Ayrılık’ı izlemiş ve her ikisine de bayılmıştım. Behiç
Ak’ın birbirinden güzel çizimleriyle bezeli kapakları, kitapçılara girdiğimde
beni Günışığı standına çağırıyor olsa da kontrollü gidiyorum. Şu ana kadar Galata’nın Tembel Martısı, Vapurları Seven Çocuk ve Alaaddin’in Geveze Su Boruları’nı (2-4. Sınıflar) okudum. Takip eden
yıllarda tadını çıkara çıkara diğer kitaplarını da okumayı umut ediyorum. Bu
kitaplar hep mahalleli olma zamanlarıma götürüyor beni. Behiç Ak, başımızdan
eksik olmasın.
Bibi Dumon Tak, Kır Kurdu Kitap Kurdu’nda (ecnebi bir sitede 10+,
bir dolap kitap’ta 8+)
bildiğimiz ve bilmediğimiz hayvanları tatlı tatlı anlatıyor. Osurgan böceği,
boynuzgaga kuşu ve daha pek çok irili ufaklı canlı, sade ve güzel çizimleri ile
bir araya gelmiş.
Burcu Aktaş’ı Radikal Kitap’tan az çok biliyordum. Çarpık Ev (9+) yayınlanmadan önce beklemeye başlamıştım, okuyunca da beğenmiştim ama nedense
daha fazla şey (o şey her neyse) bekliyordum. Sonra o “her neyse”yi Durmayalım Düşeriz’de (9+) buldum. Tatlı çocuk
macerasında aradığım duygusallık Yokuşpaşa’da beni bekliyormuş, meğer.
İyi Geceler Julia (10+), Carles Sala i
Vila’nın tatlı acıklı romanı. Julia’nın hastanede tedavi olurken geçirdiği
zorlu ve sıkıcı süreçte, yastığı Pofuduk’la yaşadığı maceralar, ailesi,
arkadaşı Bruno ve hastane görevlileri ile ilişkileri kitabın sayfalarında
akıyor. Yazarın, Can Çocuk’tan bir de Cornelius
ve İmkânsızlar Ambarı isimli kitabı yayınlanmış ve kitabı Sedat Girgin
resimlemiş.
Etgar Keret’le Wristcutters: A Love Story
vesilesiyle tanışmıştım. Sonrasında sadece Nimrod
Çıldırışları’nı okumuş olmamı, kendime hem tembellik hem de sıra gelmemesi
ile açıklayabiliyorum. Kimi yazarlarda ne yazarlarsa bayılacağıma dair bir
önyargım oluyor ve kitaplarını hep çikolatanın dolapta cimrice saklanan son
parçası gibi erteliyorum. 1 ay kadar önce, Y.D.’ciğime karne hediyesi olarak Yekta Kopan’ın Burun
ve Burun Tatilde (4-7 yaş) kitaplarını
ararken, Uzun Yeleli Kediçocuk (6+), ile karşılaştım. Kitaplığımın okunmayanlar
kısmını eritme azmimi genelde çocuk kitapları ile esnetebiliyorum. Canı sıkılmasın
diye yanına Şebnem İşigüzel’in Bir
Puding Hikâyesi’ni de ekleyip eve ulaşır ulaşmaz o sırada okumakta olduğum Middlesex’e ara verip Uzun Yeleli
Kediçocuk ile tanıştım. Babasının yoğunluğu sebebiyle düşük surat başlayan
öykü, Habakuk’la karşılaşınca eğlenceli bir hal alıyor. Bazen Habakuk’la
karşılaşsam, defterinde beni nasıl anlatırdı diye düşünüyorum.
Yeri gelmişken Bir Puding
Hikâyesi’nden de (kitap sırtında 5-7 yaş yazıyor olmakla birlikte 7-9 yaş ve 6-10 yaş gibi bilgiler internette dolaşıyor) bahsedeyim. Tam olarak süslü kapağına vuruldum (İpek Konak çizmiş)
ve de Şebnem İşigüzel’den bir çocuk kitabı nasıl olur diye merak ettim. İyi ki
de merak etmişim. Kitabın kahramanı ve anlatıcısının, komşusu Bay Bukalemun’a türlü
oyunlar çevirmesini takip ederken sürprizli bir sonla bitti kitap. Bence her
çocuğa güzel kalemler ve defterler sağlanmalı.
Yakın zamanda okunmuş kitapları yazmak ne kadar güzelmiş. Y.D.ciğimin
hediyesi Benim Adım Hiç Kimse’de (9+), Frank Cottrell Boyce gerçek
bir olaydan esinlendiği kurmaca bir göçmen hikâyesi anlatıyor. Birbirinden
farklı kültürlerde insanların birbirlerine yaklaşabileceği en uygun yaşların en
küçük yaşlar olduğuna dair bir öykü. Yaşlarımız ilerleyip konfor alanlarımız
genişledikçe, aklımıza mukayyet olmadığımız durumda insanlıktan ve
evrensellikten uzaklaşmak an meselesi. Kitap 2012’de Guardian Çocuk EdebiyatıÖdülü’nü almış. Boyce, sonsözde göçmen
politikalarının katılığını pas geçmiyor.
“Ülkemin (İngiltere) iltica politikası ya da Moğolistan ile olan ilişkileri hakkında fazla bilgiye sahip değilim. Bootle gibi az nüfuslu ve kültürel olarak gelişmemiş bir yere böyle gönlü zengin ve harikulade misafirlerin kabul edilmemesinin karmaşık bir sebebi vardır belki. Ama bildiğim bir şey varsa, o da gecenin bir yarısı çocukların yataklarından kaldırılıp götürülmesini normal karşılayan bir ülkenin gelişmiş kabul edilemeyeceği.”
Görkem Yeltan’ı TV’de nadiren görmüş –onun TV’de olduğu dönemlerde
leyli okullardaydım-, Radikal Kitap’ta Kaborüko ile kendisini takip etmeye
başlamıştım. Sadece Türkçe’de yayınlanan çocuk kitaplarıyla yetinmeyip farklı
ülkelerde/dillerde basılmış kitaplarla da selamlaşmamı sağladı, yazılar boyu. Kaborüko
ne zaman Çikolata’ya dönüştü bilmiyorum, belki de ben ecnebi illerindeyken,
kaçırmışım o noktayı. Ne güzel ki arşive buradan ulaşmak mümkün. Kabarüko tanışlığından
epey sonra okumaya başladım kitaplarını. Sanırım ilk kitabı olan Kırmızı’nın Mektupları ve Kaplumbağa ile Eşek kalmış, henüz
erişip de okuyamadığım. Okuduğum kitaplarından en sevdiklerimi kısaca
aktaracağım, hiçbirinin büyülü dünyasını aktarmam olası değil.
Haliçten Bulutlar Geçerken (9+),
burun sızlatanım. Sedat Girgin kapaklı Doğan Egmont baskısından sonra, yakınlarda Kırmızı Kedi Çocuk’tan Sadi
Tekin resimleriyle yeniden yayınlandı. Yeni yayının şerefine, yeni resimlerle
bir kez daha okudum. Rojin, burnumda sızlayan yeri hatırlattı. Mehmet Güreli’nin
çizimleriyle süslü Korkusuz Meles (9+), okurken çok ama çok
eğlendiğim Karabiber, Nilü ve Çiçi (6-10 yaş),
en sevdiğim eski mahalle hissiyatlı Bez
Ayakkabılılar (6-10 yaş), öyküsüne ve resimlerine bayıldığım Yapraklı Pelerin (6-10 yaş), romantik Bademden
Kar (6-10 yaş) ve hep devamının gelmesini dileyeceğim Buyaka Çocuk Evi serisi (Tinimini Tehlikede!, Pamuklu Bir Macera, Endişeli Bulutlar Arasında) (8+) şimdilik en sevdiğim Görkem
Yeltan kitapları. Yine “şimdilik” en sevdiğim Görkem Yeltan filmi de
Yemekteydik ve Karar Verdim. Ne güzel kadınsın.
Büyüklü küçüklü kitaplık raflarımda G’ye kadar gelebildim. Z.G.A.
yavrulamadan ilk bölümü tamamlamış olayım.